Türkiye Cumhuriyeti’ni kuranların en sıkıntılı günlerde, hatta en zorlu savaş alanlarında bile hiç akıllarından çıkarmadıkları bir konu vardı: Eğitim.

Cumhuriyetimizi kuran, rotasını çizen ve milletimize “muasır medeniyet seviyesine ulaşma” hedefini koyan büyük lider Atatürk, 1922 yılında, yani daha Cumhuriyet ilan edilmeden önce, öğretmenlere hitaben yaptığı bir konuşmada şunları söylüyordu: “Ordularımızın kazandığı zafer, sizin ve sizin ordularınızın zaferi için sadece zemin hazırladı. Hakiki zaferi siz kazanacak, sürdüreceksiniz ve mutlaka muvaffak olacaksınız.”

İstiklal Harbi, bu toprakların hür kalması için olduğu kadar, bu topraklarda yaşayanların cehaletten kurtulması için de verildi. Çünkü asırlardır bizi çağın gerisinde tutan en önemli neden cehaletti, eğitimsizlikti. Bu yüzden, eğitime önem vermek cumhuriyetimizin mayasında vardır. Başta Atatürk olmak üzere cumhuriyetimizin kurucuları, eğitim sorunumuzu çözmeden muasır medeniyetler seviyesine gelemeyeceğimizi gayet iyi biliyorlardı.

Atatürk’ün eğitimde yaptığı reformların olumlu neticelerini bütün hayatım boyunca hissettim; çok faydasını gördüm. Bu reformlar eğitim kalitesini yükseltmiştir. Ancak bugün Türkiye, olması gereken yerde değildir. Bu sahada muvaffak olamadığımız için de Türkiye bugün gönlümüzün arzuladığı noktaya gelemedi. Bugün yaşanan problemlerin çoğunun sebebi eğitim eksikliğidir.

Bugün Türkiye’ye baktığımızda nasıl bir tablo görüyoruz? Avrupa Birliği ile ortaklık anlaşması 1963’te yapıldığı halde, Türkiye asıl üyelik müzakerelerine yakın dönemde başlayabildi. Kişi başına milli gelir artış gösterdi ve beş bin ABD Dolarına yakın olarak hesaplanıyor ama gelişmiş ülkelerin hâlâ çok gerisinde. Kalkınma açısından bölgelerimiz arasında büyük farklar bulunuyor. Nüfus artış oranı Türkiye ortalamasında %1’ler seviyesine indi ama bazı bölgelerde hâlâ çok yüksek. Okuryazarların sayısı arttı, ancak annelerin %30’u hâlâ okuma-yazma bilmiyor. Türk işçisinin maalesef vasıfları az, verimi düşük. Dünya bilgi çağını yaşarken, biz bu halimizle dünya ile rekabet etmeye çalışıyoruz.

Türkiye’nin çağdaş medeniyet seviyesini yakalaması, laik ve demokratik Cumhuriyet’in ilerlemesi, ekonomik kalkınmanın gerçekleşmesi, insan haklarının layıkıyla uygulanabilmesi ancak eğitimle mümkündür. Bugün devlet kaynaklarından eğitim reformu yapmak mümkün değildir. Yeterli kaynak ayrılamayınca, bu sahada çağımızın gerektirdiği imkânlar da sağlanamıyor. Türk eğitimine destek vermek milli bir görevdir.

Hayatım boyunca yaptığım her işte, attığım her adımda Atatürk ilke ve inkılaplarını kendime rehber edindim. Benim için maddi kazanç, güç sahibi olmak hiçbir zaman ideallerimin önüne geçmedi. Ben ülkemden kazandığımı, milletimle paylaşmaya inanan biriyim. Bu inancıma uygun bir şekilde ülkeme nasıl yararlı olabileceğim konusunda en başından beri hiç tereddüt etmedim. Devletimin kaynaklarının yetmediği eğitim, kültür ve sanata kaynak yaratmayı sorumluluğum bildim. Eğitimi desteklemenin bu memlekete yapılacak en büyük hizmet olduğuna hep inandım. Hep bu memlekete borcumu ödediğim bilinciyle çalıştım. Bu inanç ve düşüncelerle eğitime eğiliyorum. Bundan sonraki yıllarımı da eğitime hizmet ederek geçireceğim.

Bugüne kadar gücüm yettiğince eğitime destek verdiğim için çok bahtiyarım. En büyük bahtiyarlığım ise kurduğum Vakıf sayesinde bu desteğin benden sonra da çocuklarım ve torunlarım tarafından devam ettirileceğini bilmektir. Yaptıklarım çocuklarımıza armağan olsun, onların geleceği daha aydınlık olsun.

Asım Kocabıyık
Borusan Grubu Kurucu ve Onursal Başkanı